Stratejik Durum Dünya Okyanusu’nda Nasıl Değişiyor?

Stratejik Durum Dünya Okyanusu’nda Nasıl Değişiyor?

Dünya Okyanusu, uluslararası ilişkiler ve büyük güçlerin askeri politikaları için kilit bir alandır. Bu alanda aktif bir oyuncu haline gelmek veya pasif bir gözlemci olarak kalmak ise, sadece Rusya’ya bağlıdır.

Prokhor Tebin

20.yüzyıl ile kıyaslandığında 21.yüzyılın donanma gücü, büyük bir olasılıkla, denize kıyısı olan ülkelerin dış politikalarında daha büyük bir rol oynayacak. Amerika’nın halihazırdaki donanma stratejisinin 70/80/90 kuralı, daha şimdiden yaygın bir şekilde kullanılıyor. Bu kurala göre, yeryüzünün yüzde 70’i, deniz ve okyanuslarla kaplı; halkların %80’i, kıyılarda yaşıyor ve tüm dünyadaki mal ticaretinin %90’ı okyanuslar üzerinden yapılıyor. Dünya okyanusu, uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenliğe yönelik olarak giderek artan sayıda tehdit ve çatışmanın kaynağı olmaktadır. Sembolik olarak bakıldığında, Ukrayna krizi, Rusya’nın dış politikasının önünde son dönemdeki en ciddi sorun olarak, doğrudan donanma gücü meselesiyle bağlantılıdır. Bu makalede, dünya okyanusunun stratejik durumu, donanma ulusları arasındaki ilişkiler ve orta ila uzun vadede Rusya’nın donanma faaliyetlerinin bazı boyutları ele alınacaktır.

DÜNYA OKYANUSU: STRATEJİK GÖRÜNÜM

Donanma ulusları arasındaki hiyerarşi nasıldır ve aralarında ne tür bir ilişki mevcuttur? Öncelikle bu uluslara ilişkin olarak aşağıdaki sınıflandırmayı kullanmama izin verin:

(1) küresel güçler;
(2) küçük ve geniş ölçekli bağımsız bölgesel donanma güçleri; ve
(3) küresel bir donanma lideriyle ortaklık kurmayı amaçlayan küçük ve büyük bölgesel güçler

Doğal olarak, bazı mutlak ve değişmez terimlerle konuşmuyorum. İkinci gruba giren ülkeler, küresel bir liderle ortaklığa girebilirler; üçüncü gruptaki ülkeler ise kendilerine has çıkarlara sahip olabilirler ve bu çıkarlar “patronun” çıkarlarıyla örtüşmeyebilir. Küçük bir bölgesel güç büyük bir güce dönüşebilirken; büyük bir bölgesel güç ise küreselleşebilir.

“Deniz gücü” kelimesi, Alfred Mahan’ın önerdiği ve bir nebze değiştirilmiş klasik formülü içeriyor: deniz gücü demek donanma gücü (sınıf muhafaza da dahil) olmanın yanı sıra, Dünya Okyanusu’nda ekonomik ve bilimsel faaliyetlerde bulunmak, ayrıca donanma üslerine sahip olmak (yabancı ülkelerde konuşlu olanlar dahil), üstelik sivil gemi inşası ve askeri-endüstriyel kompleks bulundurmak (cephaneliğin üretimi ve Donanma ile sınır muhafaza için askeri ekipman dahil) demek. Tüm bu unsurların gerekliliğini kabul ederken, askeri-siyasi boyuta odaklanmama izin verin.

Görünen o ki, ABD, küresel tek deniz gücüdür. Bu statü, Dünya Okyanusu’ndaki ulusal çıkarları savunma konusunda yetenek ve hazırlık hali gerektirmekte; bir yandan da gerektiğinde uluslararası topluluğun fikrini önemsemeksizin tek taraflı faaliyette bulunma hakkını elinde tutmaktadır. Siyasi irade ve güç kullanma konusundaki hazırlık hali, potansiyelin ölçeği kadar önemli bir niteliktir. Aynı zamanda, Amerikan ordusunun kendisinin de kabul ettiği üzere, Amerika’nın denizlerdeki görece gücü giderek azalmaktadır. Örneğin, ABD Pasifik Kumandanlığı’nın başında bulunan Amiral Samuel Locklear, Ocak 2014’te Yüzey Donanması Derneği Ulusal Sempozyumu sırasında, “tarihsel egemenliğimiz azalmaktadır” demiştir.

Bu eğilimin ardında içsel ve dışsan sebepler bulunmaktadır. Dışsal sebepler arasında, diğer ülkelerin deniz gücünün mutlak anlamda büyümesi (özellikle de Çin’in), ileri teknolojilerin ve donanma ekipmanının yaygınlaşması sonucunda giderek ucuzlaması ve diğer ülkelerin erişimine açılması yer almaktadır. İçsel faktörler arasında ise, ekonomik krizin etkileri ve savunma harcamalarının geniş ölçekte devlet tarafından tahsisi bulunur.

ABD, gemi sayısının azaltılması gibi bir tehditle karşı karşıya bulunmaktadır. Donanmanın geliştirilmesi, daha az sayıda pahalı gemi inşa edilmesi demektir. Birçok kilit program (örneğin USS Gerald R. Ford yeni jenerasyon süper taşıyıcı, kıyı muharebe gemileri ve F-35B ve F-35C beşinci jenerasyon taşıyıcı-temelli savaş gemilerinin inşa edilmesi) artan maliyetler, hedef tarihte tamamlanma zorlukları ve büyük teknik risklerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu ve diğer teknolojilerin ABD’nin uzun vadede (30 ila 50 yıl arasında) üstünlüğünü elinde bulundurmasına yardımcı olup olmayacağı ise, ucu açık bir sorundur.

Amerikan donanması, güç ve nitelik anlamında küresel lider statüsünü korumayı umuyor. Bu hedef doğrultusunda, 30 yıllık gemi inşa planını başlattı. Bundaki amacı, donanma filosunu halihazırdaki 283 gemiden 2019 mali yılı içerisinde 300’e çıkarmak. Ancak, Kongre Bütçe Ofisi’nin son tahminlerine göre, bu program, 30 yıl boyunca yıllık 21,2 milyar dolar civarında maliyet gerektirecek. Öte yandan, son otuz yılda yıllık olarak yapılan tahsisatlar, 15,8 milyar düzeyindeydi. Dolayısıyla, 30 yıllık gemi inşa planının uygulanması, ortalama rakamlarla kıyaslandığında, harcamaların %34 oranında artırılmasını gerektirecek. Bazı teknolojik sorunlar ve savunma harcamalarının zapt edilmesi, bu sorunu sadece daha da körükleyecektir.

Bu durum, bir anlamda, Vietnam Savaşı’nın ardından yaşanan döneme benziyor. Bu döneme, genellikle “tükenmişlik dönemi” denir. “Tükenmişlik” kelimesi, Silahlı Kuvvetler’in her koluna uygulanır; ancak en büyük etkisini Donanma üzerinde göstermiştir. Şimdilerde, 1970’li yıllarda olduğu gibi, filo üzerindeki yüksek operasyonel yük ve finansman noksanlığı, gemi ve deniz uçakçılığının teknik koşulunu ciddi anlamda etkilemiştir. Zapt etme mekanizmalarının doğası gereği, harcama kısıntılarını esnek hale getirir ve askeri eğitim ve personel harcamalarının korunmasını olumsuz yönde etkiler. Her ne kadar personel harcamalarındaki olası kısıtlamalar engellense de, işçi taşıyan gemiler ve nitelikli uzman sayısının yeterli olduğu kıyılardaki tesisler de deniz gücü için bir tehdit oluşturmaktadır.

ABD dışında, donanma potansiyellerini güçlendirmeye özel önem atfeden birçok bağımsız bölgesel deniz gücü bulunmaktadır. Bu durumda, “bölgesel” kelimesi, dünyanın bazı bölgelerinde – büyük deniz güçleri için sınırlarının ötesinde, küçük güçler için ise sınırlarına yakın bir-iki bölgede- deniz gücü kullanma yeteneği ve bu konuda hazır olma halini içermektedir.

Büyük bağımsız deniz güçleri arasında, Rusya dışında Hindistan ve Çin de bulunmaktadır. Bu ülkelerin, deniz gücünün inşası konusunda farklı hedef ve görevleri vardır ve bunu sağlamak için ellerinde farklı yöntem ve kaynaklar bulunmaktadır. Küresel bir deniz gücü olarak ABD’ye yönelik tutumları da farklıdır. Hindistan ABD’yi bir ortak ve büyük olasılıkla potansiyel bir müttefik olarak görürken, Çin’in deniz gücünü geliştirirken kilit hedefi, Washington’un Çin’in Batı Pasifiklerdeki politikalarını (özellikle de Tayvan meselesini) etkileme gücünü sınırlandırmaktır.

Küçük bağımsız deniz ulusları arasında; Brezilya, Türkiye (NATO üye ülke statüsüne rağmen) ve bazı çekincelerle İran ve Kuzey Kore yer almaktadır. Kendi çıkarlarının peşi sıra giden Brezilya ve Türkiye, bölgesel nüfuzlarını artırmak için deniz gücünü güçlendirme arayışındalardır. İran ve Kuzey Kore için ise, ana görev, Amerika kaynaklı bir saldırıyı önlemektir.

Son olarak, üçüncü ve en büyük deniz ulusu kategorisi içinde, Avrupa ve Asya-Pasifik’te ABD’nin müttefikleri yer almaktadır. Bunların en büyükleri; İngiltere, Fransa, Japonya ve bazı çekincelerle Güney Kore’nin yanı sıra küçük müttefikler olarak İspanya, Almanya, İtalya ve Avustralya bulunmaktadır.

Bu ülke grubunun içinde, Amerika karşısında münferit devletlerin deniz gücünde bazı artışlar tespit edilmektedir. Bunun da başlıca sebebi; Çin’in büyüyen potansiyeli ve heveslerine karşılık veren, ancak aynı zamanda başka çıkarları da olan ve başka tür tehditlerle de karşılaşan Asya ülkeleridir. Bunun kadar önemli olan bir diğer mesele ise, ABD’nin müttefikleriyle birlikte mevcut dünya düzenini koruma yükünü paylaşmak ve uluslararası ve bölgesel güvenliği korumak yönündeki arzusudur. 2005 yılına geri dönersek, dönemin Donanma Operasyonları başkanı Amiral Michael Mullen şöyle söylemiştir: “Değişen stratejik manzara, deniz güçlerinin birlikte için –bazen ABD donanmasıyla, ama çoğu zaman da onsuz- çalışması yeni fırsatlar sunmaktadır. Aslında, bugünün yeni ortaya çıkan misyonları arasında önemli bir kısmı, Amerikan donanmasını içermeyecek. Ancak bu konuda benim bir sıkıntım yok.”

Obama yönetiminin de benzer bir pozisyonu var. Örneğin, 2009 yılı başında 45. Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan ABD Başkan yardımcısı Joseph Biden, “Amerika’nın ekonomik ve güvenlik sorunlarıyla başa çıkmada partnerlerinden daha fazla çaba göstermelerini talep edeceğini” söylemişti.
Amerika ve müttefiklerinin kilit hedefi; mevcut güçler dengesi ve statükoyu korurken, yerleşik dünya deniz ticareti sistemini de güvence altına almaktır. Bu hedef, sadece spesifik bir devletin ulusal bir çıkarı olarak görülmez; aynı zamanda “ortak bir iyi”dir. Herşey bir yana, her bir devletin ulusal güvenliğiyle ilgili bir durumdur; ancak çok daha fazla kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Genellikle, ortak mal kavramı, “insancıl müdahale” kavramından miras alınan “insan hakları” fikriyle eşzamanlı olarak düşünülür. Bununla birlikte, bu fikir, eğer genel itibariyle siyasi-askeri ve ekonomik çıkarlara hizmet etmez ise, pragmatik bir donanma stratejisinin temelini oluşturamaz.

Küreselleşme koşulları ve münferit ülkelerin artan bir şekilde karşılıklı bağımlılığı ve karşılıklı bağlantılarının arttığı bir ortamda, deniz ulusları, sadece kendi güvenliklerini koruma odaklı yaşamanın külfetini kaldıramazlar; “ortak iyi” için çalışmaları gerekir, çünkü bir bölgedeki istikrarın bozulması, birçok başka ülkede ve dünyanın geri kalanında olumsuz etki doğurur. Batı ittifakı, diğer ülkelerin, aşağıdaki dört rolden birini oynadığını kabul eder:

(1) partnerler ve potansiyel müttefikler;
(2) “ortak iyilik”e katkı sağlamayan ancak yine de bir muhalefet sergilemeyen kenar ülkeler;
(3) yeterli kaynağa sahip olmayan “net güvenlik tüketicileri; ve
(4) tehdit kaynakları.

ABD, diğer ülkeleri etkilemeye çabalıyor; onları davranışlarını değiştirmeleri yönünde teşvik ediyor. Örneğin, mevcut güç dengesinin önündeki en ciddi potansiyel tehditlerden biri olarak görülen Çin’e Washington ve diğer başkentler sürekli olarak “sorumluluk sahibi oyuncu olma” ve “ortak iyiliğe katkı sağlama” çağrısında bulunuyor. İşbirliğine daha az meyilli ülkeler konusunda ise (İran ve Kuzey Kore), ABD çok daha sert bir pozisyon benimsiyor. Ancak, yine de, eğer en azından geçici bir uzlaşı umudu var ise, bu pozisyonunu yumuşatmaya da her zaman hazır durumda.

Washington’un müttefiklerinin çoğu –özellikle de Avrupa’dakiler- ABD gibi sorunlarla karşılaşıyorlar. Doğrudan bir askeri tehdidin olmayışı ve ekonomik durum, onları savunma harcamalarını azaltmaya yönlendiriyor ve geniş bir donanma potansiyelini koruma arzusu zedeleniyor. Burada bir kez daha şunu vurgulamak gerekir ki; sadece ülkelerin yetenekleri değil, “ortak iyiliği” korumak için işbirliğinde bulunma konusundaki hazırlık halleri ve gerektiğinde yeni çatışmalara müdahil olabilmeleri de önem taşımaktadır.

Amerika Savunma eski bakanı Robert Gates, Ocak ayında oldukça simgesel bir açıklamada bulunmuş ve İngiltere’deki savunma harcamalarındaki azalmanın, “artık ABD’nin tam partneri olma yeteneği ve tam teşekküllü yeteneklere” sahip olamayacağı anlamına geldiğini belirtmişti. Her ne kadar Gates’in Britanya karşısındaki tespitleri pek adil olmasa da –İngiltere halen dünyanın en büyük dördüncü savunma bütçesine sahip ve bazı zorluklara rağmen donanmasını geliştirmeye yönelik olarak büyük programlar uyguluyor- Pentagon’un eski şefinin açıklaması sorunu net bir şekilde ortaya koymakta. Elbette bunun tam tersine işaret eder nitelikte örnekler bulmak mümkün – özelikle de Fransa’nın çok aktif politikaları ve Libya ile Mali’deki operasyonlar da buna dahil...

Asya-Pasifik bölgesindeki durum ise, ABD açısından çok daha elverişli –Çin ve/veya Kuzey Kore korkusu, bölgedeki ülkeleri, aktif bir deniz gücü oluşturmaya ve Washington ile, birbirleriyle ve örneğin Hindistan gibi üçüncü ülkelerle olan güvenlik ortaklıklarını güçlendirmeye mecbur bırakıyor. Hindistan ve Vietnam gibi ülkeler, Çin’in sınırlandırılmasında ve statükonun korunmasında ABD’nin değerli müttefikleri haline gelebilirler. Bununla birlikte, ABD, Çin ile ciddi bir askeri çatışma durumunda müttefiklerinden (öncelikle Güney Kore ve bazı koşullar altında Japonya ve Avustralya) gereğince destek alıp alamayacağı konusunda pek de emin olamayabilir.

RUSYA’NIN YERİ

Uluslararası güvenlik meselelerine ilişkin olarak sert bir söylem ve çelişkilere rağmen, Amerika ve müttefikleri Rusya’yı, kendilerinden farklı çıkarlara sahip olup halihazırda bariz bir tehdit oluşturmayan bir kenar devleti olarak görüyorlar. Rusya’nın dış politikasındaki değişimler ise, işbirliği veya çatışmaya yol açabilir.

Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kaybettiği deniz gücünü yeniden elde etme ve doğrudan kendisine ait asli çıkar alanlarını koruma yollarını araştırıyor. İlk başlarda bu alanda sadece ülkenin toprağı vardı. 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların ilk yarısında ise Rusya kendi iç tehditleriyle mücadele etmekle ve egemenliği ile toprak bütünlüğünü korumakla öncelikli olarak meşguldü. Bu yıllarda, sınırlarının ötesindeki Dünya Okyanusu’ndaki çıkarlarını korumak konusunda yeteneği veya asli bir ihtiyacı yoktu. 1999 yılında Yugoslavya’daki NATO operasyonuna tepkisi, bu anlamda oldukça simgeseldir.

Yeni ortaya çıkan fırsatlar ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının sonuçlarının aşamalı olarak üstesinden gelmesi, Moskova’yı, nüfuz alanını genişletmek ve mevcut dünya düzenine meydan okumak konusunda bir çaba içerisine girmeye teşvik etti. Vladimir Putin’in 10 Şubat 2007 tarihindeki Münih konuşması, Rusya’nın yeni politikasının bir beyanı niteliğindeydi. Bir yıl sonra, Gürcistan ile yaşanan askeri çatışma sırasında Rusya, sınırları ötesinde tek taraflı eylemde bulunma konusunda hazır olduğunu gösterdi. Batı’nın siyasi baskısı ve Amerika’nın Karadeniz’de güç gösterisinde bulunması çok büyük bir etki doğurmadı – her ne kadar Moskova’nın çatışmada alanını daraltma ve operasyonun Tiflis’teki rejimi değiştirmeye dönük bir operasyon haline gelmesini önleme anlamında bir rolü olmuş olsa da...

2014 yılında, Ukrayna’daki çatışmada yeni bir gelişme yaşandı: Kırım, Kiev’deki yeni mercilerin meşruiyetini tanımayı reddedince bu durum 21.yüzyılın en ciddi uluslararası krizlerinden birine sebep oldu. Bu olay, doğrudan Rusya’nın deniz gücünü ilgilendiriyor. Öncelikli olarak, Ukrayna’daki yeni mercilerin Kırım üzerinde denetim sağlamalarını engellemede Rusya’nın elini kolaylaştıran şey, bölgede büyük bir donanma üssünün bulunmasıydı. İkinci olarak, üssü koruma ve üssün Rus Donanması tarafından kullanılmasını güvence altına alma ihtiyacı, Rusya’nın, Kiev’deki sert Rus-karşıtı söylem karşısında darbeyi sineye çekmemesinin ve Rus-Ukrayna ilişkilerini daha da kötüleştirmeyi tercih etmesinin ardındaki sebeplerden biridir. 2008 yılında olduğu gibi, şurası net bir şekilde ortaya çıktı ki, ABD, Rusya ile ilişkilerindeki gerilimi tırmandırmak ve Karadeniz’deki pozisyonuna ciddi bir şekilde meydan okumak üzere deniz gücünü kullanmaya hazır değildir.

2000’li yıllardan 2010’lu yıllar arasında ulusal güvenlik alanındaki önceliklerin değişimi, özellikle Rusya’nın Dünya Okyanusu’ndaki savunma politikasını esastan etkiliyor ve yeni bir donanma stratejisi gerektiriyor. Moskova, Çin ile ABD arasında bir denge kurmak konusunda hazır olmalı; keza her iki ülkeyi de potansiyel ortak ve rakip olarak görüyor. Rusya, güç dengesinde ABD veya Çin lehine çarpıcı değişimlerden yarar sağlamayacak. Amerikan donanması okyanuslar üzerinde egemenlik kurarken, Moskova Pekin ile işbirliğinden yarar sağlayacak ki bu da kendisi için dünya siyasetindeki kilit meselelerde zımni olsa da önemli bir destek anlamına geliyor.

Ancak, Çin’in gücündeki artış ve savunma harcamalarının zapturapt altına alınması Amerikalıları çok fazla zayıflatırsa, Moskova bu durumda Washington ile yakınlaşma yolunu seçebilir. Rusya, Çin’in uzun vadeli stratejik müttefiki haline geldiği konusunda herhangi bir yanılsama içerisinde bulunmuyor. Öte yandan, ABD ve/veya NATO ile doğrudan silahlı bir çatışma tehdidini abartmamak gerekir. Tarafların stratejik nükleer güçleri ve çatışmanın nükleer bir savaşa dönüşme tehlikesi, böylesi bir senaryoyu son derece imkansız hale getirebilir.

Rusya, uluslararası arenadaki otoritesini güçlendirme yollarını araştırmalı ve uluslararası gelişmeleri etkileme yeteneğini güçlendirmeli. Ayrıca, “ortak iyiliği” korumak üzere bir rol üstlenmeli. Pragmatik ve dengeli bir politika, Rusya’nın kendi nüfuz alanını inşa etmesini sağlayacak; keza Rusya’nın ABD ile bazı uluslararası güvenlik meselelerinde işbirliğinde bulunma konusundaki hazırlık hali, Moskova’nın Washington’u diğer meselelerde tavizde bulunma ihtiyacı konusunda ikna etmesini daha kolay hale getirecek.

Rusya’nın deniz gücü aşağıdaki alanlara uygulanacak:

1) kıyı deniz bölgesi,
2) deniz-ötesi deniz bölgesi.

Halihazırda, vurgu, aşağıdaki görevlerin yerine getirileceği ilk alana yönelik olarak yapılıyor:

- stratejik nükleer güçlerin donanma boyutu yoluyla stratejik caydırıcılığı sağlamak;
- ülkeyi savunmak, deniz sınırlarını korumak; konvansiyonel caydırıcılığı sağlama ve olası bir askeri saldırganlık durumunda Rusya’nın sınırlarına bitişik harekat alanlarında savunma temin etmek;
- karasularında, münhasır ekonomik alanlarda ve kıta sahanlığında ekonomik çıkarları korumak;
- Dünya Okyanusu’ndaki duruma dair münhasır ekonomik alan ve kıta sahanlığı dahilinde farkındalığı sağlamak (hava, yüzey ve yüzey-altı durumu kapsayan sistemi desteklemek).

Gelecekte Rusya, Dünya Okyanusu’ndaki nüfuz alanını genişletme yollarını araştırabilir. Keza söz konusu alan, halihazırda Rusya’nın Arktik kıyısını, Okhotsk denizini, Japonya denizinin ve Bering denizinin bazı kısımlarını ve Karadeniz’i kapsamaktadır. Öngörülebilir bir gelecekte ABD, deniz gücündeki üstünlüğünü sürdürecek ve Rusya, tıpkı Çin gibi, erişimi engelleme sistemlerine bel bağlayabilir. Ancak, Pekin ile Washington arasında askeri veya ciddi bir siyasi çatışmaya yol açması muhtemel anlaşmazlıklar olsa da, ABD ile Rusya arasında Dünya Okyanusu da dahil herhangi bir çatışmaya yol açabilecek ciddi çatışmalar bulunmamaktadır.

RUSYA’NIN OKYANUS GELECEĞİ

Rus donanmasının yerine getireceği ikinci grup görev; denizaşırı kıyı bölgesiyle ilintili. 20.yüzyılda Sovyetler Birliği okyanusta ilerleyebilen donanmasını inşa etti. Bu, ABD donanmasından sonra dünyanın ikinci en büyük donanmasıydı. Ancak, Sovyet Donanması çok uzmanlaşmıştı ve sadece bir hedefin izinden gidiyordu: savaş ve barış dönemlerinde NATO güçlerine başarılı bir şekilde karşı koymak. Dolayısıyla, okyanus görevleri şu şekildeydi: balistik füzelerle donatılmış nükleer denizaltıları ve potansiyel bir düşmanın taşıyıcı saldırı gruplarını takip edip onlarla mücadele etmek. Buna ek olarak, Sovyet Donanması, ekonominin orantısız bir şekilde zorluk yaşadığı dönemlerde inşa edilmişti. Bu iki etmen, Donanma’nın 1990’lı yıllarda yok oluşunu büyük oranda belirledi.

Şimdilerde donanmanın yeniden dirilmesi için gerçek bir umut doğmuş durumda. Rusya’nın etkin bir ulusal güvenlik politikası izlemesi, denizaşırı kıyı bölgelerindeki görevleri yerine getirebilecek bir donanma olmaksızın imkansız. Bir donanmanın dış politikadaki ve bir ülkenin siyasi lider kadrosundaki değişimlere ve ekonomik krizlere karşı koyması için, ülkenin ekonomik potansiyeli ve çok-amaçlı gemi ihtiyaçlarına uygun şekilde inşa edilmesi gerekir. Bu da, donanmanın aşağıdaki görevleri denizaşırı kıyı bölgelerinde etkin bir şekilde yerine getirmesini gerektirmektedir:

- görece olarak zayıf bir düşmana karşı olan yerel çatışmalarda güç projeksiyonunda bulunmak;
- kıyaslanabilir veya üstün bir düşmana karşı donanma üstünlüğü kazanmak üzere operasyonlar gerçekleştirmek;
- barış zamanında konvansiyonel caydırıcılık, donanma diplomasisi ve bayrağın demonstrasyonu, Rus vatandaşlarının ve ekonomik çıkarların etkin bir şekilde korunması;
- yüzey, yüzeyaltı, hava, dış uzay ve bilgi alanlarında olduğu kadar denizden kıyıya olan operasyonlar;
- münhasır ekonomik bölge ve kıyı şeridinin ötesinde Dünya Okyanusu’ndaki duruma dair farkındalık sağlamak;
- korsanlarla, terörizmle, organize suçla ve uyuşturucu ticariyle olduğu kadar kitle imha silahlarının yaygınlaşmasıyla mücadele etmek dahil olmak üzere denizlerde güvenliği sağlamak;
- insani yardım sağlamak.

Suriye’deki son kriz sırasında Rusya’da donanmanın eylemleri, denizaşırı kıyı şeridindeki dış politika görevlerini yerine getirmesi için Moskova’nın donanmayı etkin bir şekilde kullanma yeteneğine sahip olduğunu, ancak bir yandan da akut bir şekilde gerekli araçların noksan olduğunu ispatladı. Sovyet mirasının yerine geçilmesi, denizaşırı kıyı bölgesinde operasyonlarda bulunmak için yeni gemilerin inşa edilmesini gerektiriyor. Söz konusu gemiler, bir dizi görevi yerine getirebilecek yetide olmalı. Buna ek olarak, ulusal güvenlik için kilit öneme sahip olan okyanus bölgelerinde Rus gemilerin daimi varlığını da sağlamış oluyor.

DONANMANIN CANLANDIRILMASI: DEVLET POLİTİKASI ENSTRÜMANLARININ YARATILMASI

Bu makalenin kapsamı, yukarıda sözü edilen görevleri yerine getirebilecek bir donanma inşa etmeye dair ayrıntılı bir analiz sunmamaktadır. Dolayısıyla, ben burada sadece ana unsurları isimlendireceğim.

Donanmanın geliştirilmesi sistemik ve tutarlı olmalı. Kaynaklar üzerindeki sınırlamaları dikkate almalı. Bunun için de önceliklerin belirlenip tavizler aranması gerekiyor. Bu süreç, ülkenin üst düzey lider kadrosunun dikkatinin odak noktasında olmalı. Sovyet döneminde yapılan hataları yinelememek için, personelin eğitilmesi ve altyapı ile lojistik sistemin kurulması paralel bir şekilde gerçekleşmeli – ideal olarak, gemi inşasından önce yapılmalı. Buna ek olarak, okyanusta ilerleyebilen bir donanma, gelişmiş bir yedek filo da gerektirir.

Donanmanın geliştirilmesi, ekonomik ve siyasi-askeri bir mantığı temel almalı: okyanuslardaki ulusal güvenlik tehditlerinin analizi ve sınıflandırılması, donanmanın görevleri, potansiyel düşman güçler ve Donanma’yı taktik, operasyonel ve stratejik düzeylerde kullanmaya dönük modeller. Bunun için de, Rus vatandaşları ve yabancı hükümetleri daha fazla haberdar kılmak için sürecin maksimum açık olması gerekiyor. Doğal olarak, birçok belge, halkın erişimine açık olmayacak; ancak “herşeyi ve hiçbir şeyi sınıflandırmak” gibi bir geleneksel politikadan vazgeçilmesi gerekiyor.

Donanma, bir “sistemler sistemi” olarak inşa edilmeli: Donanmanın yapısı dengeli olmalı; ve her bir spesifik sistem –SSBN veya karada ve denizde ilerleyebilen saldırı gemisi- tüm gerekli bileşenlere (yani entegre bir silah sistemine) sahip olmalı. Rusya, Bulava-Borei sistemini veya diğer yüzey gemileri ile denizaltılara yönelik silahları inşa ederken karşılaştığı türden sorunları önlemelidir. Örneğin, Rusların satın aldığı Mistral-sınıfı gemiler için hava grupları ve çıkartma gemisi inşa etme ihtiyacını belirtmek yeterli olacaktır. Eğer bu görev yerine getirilmezse, helikopter taşıyıcıları, tam teşekküllü bir kompleks haline gelemeyecekler – en azından ilk aşamada.

Donanma geliştirme programı, yapısı ve gücü ile donanma stratejisinden ve bütçe tahsisatından kaynaklanan görevleri yerine getirebilecek bir donanma inşa etmek için tasarlanmalıdır. Donanmanın kendine has bir askeri-endüstriyel kompleksi olmalı; bununla birlikte silah ithalatı (en azından ilk aşamada) kabul edilemez olarak görülmemeli. ABD ve müttefiklerinin yanı sıra Çin, kendi savunma endüstrilerinin geliştirilmesine öncelik vermektedir; bir yandan da diğer ülkelerle askeri-teknik işbirliğini sürdürmektedirler. Derin modernleşme ve Sovyet yapımı gemilerin tamiri, ilk aşamada kaçınılmaz bir tedbirdir; ta ki Donanma gereken yeni gemi miktarını elde etmeye başlayınca.

Donanmanın yapısından söz ederken, kıyı ve denizaşırı kıyı bölgelerinde gerçekleştirilecek görevler arasında bir denge tanımlanmalı; gemi ve bu bölgelerde kullanılacak tesis inşası için öncelikler de belirlenmelidir. Ülkenin güçlü bir kıyı filosuna ihtiyacı var (nükleer olmayan denizaltılar, deniz alanlarının korunmasına yönelik gemiler, ufuk-ötesi takip istasyonları, hava, yüzey ve yüzeyaltı durumu kapsayan sistemler, kara-temelli deniz havacılığı ve iyi silahlandırılmış bir sınıf muhafaza). Öte yandan, barış ve savaş dönemi görevlerini yerine getirmek için bir “okyanus yumruğu” lazım (nükleer denizaltı filosu, denizaşırı kıyı bölgelerinde kullanılmak üzere deniz ve karada ilerleyebilen gemiler ve firkateynler). İlave bir filoya sahip olmak da önem taşıyor.

Artık çok daha meydan okuyan bir görevi düşünme vakti geldi: bir destroyer geliştirip inşa etmek (denizaşırı kıyı bölgelerinde kullanılacak türden çok-amaçlı bir gemi) ve yeni bir kuşak uçak gemisi. Bu programların başarılı bir şekilde uygulanması çok zor ve pahalıdır; ancak onlar olmaksızın dengeli bir donanma kurmak da imkansızdır.

Denizlerde stratejik nükleer gücün geliştirilmesi ve modernleştirilmesi, bir zorunluluktur; ancak bunu genel amaçlı donanma güçleri aleyhine yapmamak gerekir. Bu; sadece donanma değil tüm stratejik nükleer güçlerin geliştirilmesi bağlamında görülmelidir.

Rusya, Karadeniz ve Pasifik filolarının geliştirilmesine daha büyük bir önem atfetmeli. Mevcut stratejik durumda, Pasifik filosuna Kuzey filosu üzerinde, Karadeniz filosuna ise Baltık Filosu üzerinde öncelik vermek gerekiyor.

Pasifik filosunun görevi, jeopolitik nüfuz merkezinin Asya-Pasifik bölgesine kaymasıyla ve bir yandan da Rusya’nın buradaki askeri-siyasi potansiyelinin zayıflamasıyla birlikte belirleniyor. Önde gelen küçüklü büyüklü deniz uluslarının (ABD, Çin, Japonya, Güney Kore ve Avustralya) konuşlandığı ve birçok devletler-arası çatışmanın öbeklendiği yer de tam olarak burasıdır. Karadeniz Filosu’nun öneminin, Gürcistan, Suriye ve Ukrayna krizleri bağlamında abartılması zordur. Buna ek olarak, Rusya’nın Akdeniz’e, oradan da Hint okyanusuna ulaşmasının en kısa yolunu Karadeniz sunar. Karadeniz, Rusya’nın en büyük ticari denizlimanı olan Novorossiysk’in yer aldığı noktadır.

Son olarak, Rusya’nın Karadeniz kıyısı, donanma üsleri için ülkedeki en uygun iklim koşullarını sunar. Rusya’nın Arktik’teki çıkarlarını korumakla görevli olan Kuzey Filosu, Pasifik Filosu’nun gücüyle kıyaslandığında büyük bir bölgesel filo olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, kaynakların Pasifik ve Karadeniz filosu lehine yeniden dağıtılması, Rusya’yı Sovyet dönemlerinden beri sahip olduğu en güçlü filoya sahip olma avantajından mahrum bırakacaktır. Baltık Filosu’nun da yenilenmesi gerekiyor; ancak rolü, okyanus işlevleri olmayan küçük bir kıyı ülkesi filosuna indirgenmelidir. Öngörülebilir bir gelecekte, Batı Rusya’da inşa edilecek yeni yüzey savaş gemileri ve nükleer olmayan denizaltılarla silahlandırılacaktır. Test ve ilk mürettebat eğitimi aşamalarını tamamladıktan sonra, yeni gemilerin çoğu Pasifik’e, Kuzey ve Karadeniz filolarına inecek. Hazar denizinde ise, Rusya’nın bölgedeki diğer ülkeler üzerindeki mutlak üstünlüğünü koruması lazım ki bu pek de kolay bir görev değildir.

Rus donanmasının hizmetindeki savaş gemilerinin yenilenip modernleştirilmesine dönük planlar konusunda eldeki verilere göre, yukarıda sözü edilen ve Rusya’nın deniz gücünü geliştirmeye dönük bölgesel öncelikler daha şimdiden kabul edildi.

Donanma bir zorunluluktur – “pahalı bir oyuncak” veya silahlı kuvvetler ve ülkenin geneli için bir “külfet” değildir. Dünya Okyanusu, uluslararası ilişkiler ve büyük güçlerin askeri politikaları için kilit bir bölgedir. Bu bölgede aktif bir oyuncu haline gelmek veya pasif bir gözlemci olarak kalmak da, Rusya’nın elindedir.

Kaynak: http://eng.globalaffairs.ru/number/Naval-Power-amid-Political-Turmoil-16718



Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) kamuoyunun görüşüne sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağındaki çeşitli derslerde, Türkiye'nin kalkınma projelerine dair içeriklere de yer verildi.

Teknoloji

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Tüm gözler Kahire'de... Hamas'tan 'İsrail' açıklaması: Ciddi bir anlaşmazlık yok

İsrail basını 'kâbus senaryosu'nu yazdı: Netanyahu için tutuklama emri çıkarılacak! IDF kanlı plana onay verdi

Zelenski dünyaya duyurdu: En az 7 Patriot sistemine ihtiyacımız var

İsrail'den Lübnan'a hava saldırısı! Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf öldürüldü

İsrail, Gazze'deki savaşı sürdürme planlarını onayladı

Irak, 30 yıl aradan sonra Türkiye sınırında üs kurdu

Türk SİHA'ları Yunanistan'ı masrafa soktu: Milyarlık programa onay verdiler

Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

Yükleniyor